HATAY’A GİTME FİKRİ NEREDEN GELDİ?

Tarihimizde önemli yeri olan ama öyle uzak uzak bakıştığımız Hatay’ı yakından görüp, tanımak sizlere de aktarmak istedik. E tabii bir de Noyan’ın bir künefe sevdası var dillere destan! Seneler evvel Antakya’da yemiş tabii. İstanbul’dayken hadi gel künefe yiyelim diyince sinirlenip, kaşı gözü dönüyor. En son İstanbul’da bir kğünefecide yediğimizde burnundan soluyordu. “Usulüne uygun yapılmayan künefe, künefe değildir!” E adam haklı. Siz İstanbul’daki künefeleri unutun. Gelin bir de yerinde yiyin. 😉

2018 Mart ayında Türk Hava Yolları’nın iç hatlar için yaptığı kampanyada; Ne yapsak? Nereye alsak? derken.. “Yaa Hatay’a gidelim” diyiveriyoruz. Ya allah tee 7-8 ay önceden alıyoruz bileti. Ödediğimiz parayla 2 kişi İstanbul’da bir akşam yemeği bile belki yiyemezsin.

Tabii öncesinde güvenli mi acaba? Rahat gezebilir miyiz? gibi sorular da düşüyor aklımıza. Tahminen içinizden birkaç kişi de bunu düşünmüştür. Geç saatlere kadar çarşısında elimizi kolumuzu sallayarak gezdik, eğlendik. Gündüz yürünmez ya yürümeyin dedikleri yollardan dahi yürüdük. Hatay bizim iyi ki’lerimizden biri oldu dostlar. Kesin bilgi yayalım. Bunun dışında gündüzleri polisler, akşam bekçiler ve belli başlı sokakların köşesinde ekipler şehrin güvenliğini sağlıyor. Emin olun ki İstanbul sokaklarından daha rahat gezeceksiniz. 🙂

HATAY’A NASIL GİDERİM?

İstanbul ile Hatay arası 1108 Km’dir. Araçla giderseniz 11-12 saat sürmesi muhtemeldir. Uçakla 1 saat 35 dakikada ulaşmanız mümkün. Araçla o kadar saat gitmenin pek eğlenceli olacağını düşünmüyorum. Ki hafta sonu kaçamağı yapacağınızı düşünürsek ee o zaman en güzeli uçmak! 🙂

Ya bir de en önemlisi uçak biletini ucuza bulmak! Onun için napıyoruz? Havayolu şirketlerinin kampanyalarını es geçmiyoruz, çünkü Hatay gibi gastronomi turizimi için önemli olan bir yere uygun uçak bileti bulmak biraz zor olabiliyor. Neyse beni de takipteysen zaten kampanyaları kaçırmanın imkanı yok! 🙂

Eğer ki Adana’daysanız araçla E90 ve Adana-İskenderun Otoyolu/Ceyhan-İskenderun Otoyolu/O-53/E91 üzerinden 2-2,5 saatte varırsınız.

HAVALİMANINDAN ŞEHRE ULAŞIM

Kime “Ben Hatay’a gidiyorum” desem “AA araba kiralayın mutlaka.” dedi. Efendim biz kiralamadık. Çünkü bizim neşeli bacaklarımız dur durak bilmiyor. Bizim yürüyüş performansımız çok uçta olduğu için size böyle bir öneride bulunmam çok mantıklı olmayacaktır.

“Hafta sonu seyahatimizde ne yürüyüp kendimizi yoracağız.” diyorsanız tabii siz kiralarsanız daha iyi olur.

Ama yok siz de bizim gibi yürüyerek şehri gezmeyi sevenlerdenseniz havalimanından şehir merkezine gitmeniz için iki önerim olacak;

Havaş: Havalimanından şehir merkezi Antakya’ya Havaş’la yaklaşık 40 dakika varabilirsiniz. Hatay havalimanına inen her uçak için, yaklaşık yarım saat sonrasında havaş servis düzenliyor ve bu sistem gördüğüm kadarıyla son derece düzenli. Buradan dönüş saatlerine de ulaşabilirsiniz.

Havaş ücreti: 13 TL (2018 KASIM)

Dolmuş taksiler: Kişi başı 20 TL’ye sizi adresinize kadar bırakıyor. Taksi de siz dışında kişilerde oluyor.

Tavsiyeme gelecek olursam eğer, Hatay’a indiğinizde direkt şehir merkezine gitmek için Havaş kullanmanız… Hem ucuz hem de konforlu bir yolculuk yapıyorsunuz.Aynı zamanda sizi Antakya çarşısında nefis bir yerde bırakıyor.

Dönüşünüzde ise, dolmuş taksilerle anlaşın. Böylece ‘Ay Havaş kaçta gelecek?’ gibi derdiniz de olmaz. Özellikle dönüş için zamandan tasarruf etmiş olursunuz dolmuş taksilerle ulaşım sağlayarak.

Kaldığımız yer bize bir taksici amcanın numarasını vermişti, ben de size onun numarasını veriyorum, uçağınızın olduğu gün erkenden arayıp uçuş saatinizi söylerseniz sizi alacağı saati kendisi vererek programınızı rahatlıkla yaparsınız. Kişi başı 20TL’ye dolmuş taksi olarak havalimanına ulaştık ama baktık ki araçta sadece biz vardık gene de fiyat değişmedi 🙂

Fahri Amca: 0530 110 78 78

ŞEHİRİÇİ ULAŞIM

Tabii gitmeden ufak bir ulaşımı araştırayım dedim. Şehir içi ulaşım çok kötü diyorlardı. Gerçekten blog yazıları çok daha yararlı olmalı.

Neyse efendim biz sorunsuz bir şekilde gayet iyi kullandık. Tavsiye de ederiz. Öncelikle mavi minübüs mantığı yok. Şimdi biri çıkıp var diyebilir. Varsa da biz hiç görmedik.

Beyaz okul servisi kıvamında minübüsler var. Önlerinde numaralar ya da güzergah plakaları yazacaktır. Bunları kullanarak Antakya’dan; diğer ilçeleri görmeye gidebilir, Arkeoloji Müzesi ve St. Pierre Kilisesi’ne rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Ki biz ikisine de yürüdük. 🙂

Biz sağanak yağmurda ilk gördüğümüz servise el atıp atladık. Güzelburç’a gittik mesela. Çekinmeyin şöföre sorun.

(Bu arada St. Pierre’e yürüdük. Belki sizlerin hoşuna gitmez ama Hatay’ın arka sokakları, yalınayak yağmurda koşan çocukların olduğu o sokaklardan yürümek de orayı daha iyi tanıyıp, anlamanızı sağlıyor.)

Halk otobüsleri de bir diğer tercihiniz olabilir. Halk otobüslerinde kent kart kullanılıyor. Bu kartı satın alıp kullanmanız hesaplı olacaktır.

Ulaşım için toplu taşıma araçlarının yanı sıra taksi de kullanabilirsiniz. Bunu söylesem aklınıza gelmeyecekti dimi? ahahah

KONAKLAMA SEÇENEKLERİ

Hatay’da konaklamak için çok güzel oteller var evet. Bizim konakladığımızı ayrı bir köşede size zaten öveceğim ama diğerlerine de bir değineyim. 🙂

Ya böyle tarihi bir güzel diyarda, elbetteki şehrin dokusunu sıcaklığını hissedeceğim otantik bir yerde konaklamayı isterim. Öyle de yaptım, ben Çiçekli Konak’ta kaldım. Evinizden uzakta, eviniz gibi! 🙂 Sahiden öyle aşağıda otel hakkında epey döktürdüm zaten.

Öneri isteyen olacaktır. E heralde niye tıkladınız. ahgdfhgavds

Efendim size Antakya merkez yakınında bulunan konumu şahaneli 2-3 tane otel yazıyorum. Seçin beğenin!

Çiçekli Konak:

Ya benim aradığım bu ya, butik otelciyim abi ben! Evet Savon Hotel de güzel ama ben daha samimi, daha sıcak bir ambiyans istiyorum.

Tam üstüne basmışım! Çiçekli Konak bizi yanıltmadı. 1800 yılların sonlarına doğru inşa edilmiş bir yapıdayız. İpek tüccarı olan Hannah Vert’in evi burası. 100 yıl Vert Ailesi tarafından kullanılmış, tescilli bina olması sebebiyle sadece restorasyon izni verilmiş 2 katlı bir ev.

Aaa bu arada; Çiçekli Konak’ın sahibi 4 ortak. Ortaklardan biri başarılı oyuncu Mete Horozoğlu. Diğer 2 ortak Mete Horozoğlu’nun ablası: Yasemin Mıstıkoğlu ve Selma Horozoğlu. Bir diğer ortak ise: Belgin Ünal. 🙂

Peki nerede bu minnoş konak? Gazipaşa Caddesi ile Güllü Sokağın kesiştiği yerde!

Devasa bir yenidünya ağacı ile şemsiye altındaymış gibi çevrelenmiş, kesme taş kaplı avlu katında, taş basamaklarla çıkılan içi hem otantik hem modern düşünüldüğü için tüm beklentilerinizi karşılayan iki tatlı oda, masalarla renkli objelerle donatılmış bir avlu, bir mutfak ve bir hamam. (otelin ofisi olarak kullanılıyor) Üst katta ise 4 oda daha. Aklınızda olsun alt kattaki odalar üsttekilere göre küçük.

Mimar Deniz Emir tarafından restorasyonu gerçekleşen ev şimdilerde 6 odalı bir butik otel. Evet 6 oda var, her oda da birbirinden farklı şekilde dayanmış, döşenmiş. Ben sarı odada kaldım. Penceresi yoktu daha doğrusu vardı ama doğal olarak avluya baktığı için ahşap pencereyle kapalı tutmak gerekiyordu. 🙂

Açıkcası aylar öncesi alınan bir uçak biletiydi. Son dakika bir iş seyahatim çıktığı için yurt dışına çıkmam gerekiyordu ve Noyan tek gidecekti. Bu otelde kalması için baskı yaptım. Neyse avlu girişindeki tek kişilik odalardan rezervasyonunu yaptı. Ah son dakika iş seyahatim iptal oldu, Noyan’la Hatay’a gideceğiz ama Çiçekli Konak’ta başka oda kalmamıştı. Otel yöneticileri 2 kişiye tavsiye etmiyoruz bu odayı tek kişilik dese de; biz Noyan’la sorun etmeyip, ısrar ettik. 😀 Sonuç: Yine gitsek, yine burada kalmayı tercih ederiz. Ama aklınızda olsun yerinizde olsam üst odaları kaçırmam!

Anam bir de evinizden uzakta eviniz gibi mottosu var! En çok hoşuma giden de bu oldu. 🙂 Otelin dış kapısı ahşaptan, kapıda sürekli size kapıyı açacak biri yok. Biz varır varmaz dayandık otelin kapısına sabahın körü tabii, haber de vermemişiz otele geleceğimiz saaati. Çalıyoruz kimse açmıyor. Meğer, direkt size dış kapının anahtarını veriyorlarmış. 😀

Kendi evinizmiş gibi hissetmeniz için. Çay, kahve, su ise ücretsiz. İstediğin kadar iç. Hatta gir mutfağa kendin demle çayını. 🙂 Şaka yapmıyorum efendim. Çok hoş değil mi ya!

Savon Otel:

İlk başta eğer ki ufak bir göz gezdirdiyseniz; 1860’lı yıllarda Osmanlı döneminde inşa edilmiş Savon Hotel dikkatinizi çekecektir. Antik Roma uygarligi döneminde ilk ışıklandırılmış cadde olan; Kurtuluş caddesi üzerinde konumlanıyor. Konumu gayet güzel.

Fransızcada sabun Savon anlamına geliyor. E pek tabii adını da buradan alıyor. Evet burası bildiğiniz gibi eski bir sabun fabrikası. 1960’lı yıllara kadar sabun ve zeytinyağı imalatı yapılan bina 2001 yılında başlayan restorasyonla 2003’te otel olarak hizmete açılmış. Avlusu, odalardaki antika mobilyalar size de aradığınız huzuru verecektir. Ben konaklamadım amma velakin kalan dostlarım pek memnun kaldı. Şey bir de Hatay usulü kahvaltısı da bir hayli çeşitli, çok enfes diyovlaaav. 🙂

Otelin yakınında St.Pierre Kilisesi, Antakya Arkeoloji ve Mozaik muzesi, diğer yanında ise Uzun carsi, Habib-i Neccar Cami ve sehir merkezi bulunuyor.

Liwan Otel:

Tamamen Antakya sokaklarında kaybolurcasına gezerken görüyorum ve Noyaaaan diye sesleniyorum. Bu ne güzel ne şahane bir yapı. Önünde ellerinde içecekleriyle bir grup görünce aa restoran sanırım diye çekime odaklanmışım. Anaa burası otelmiş ya! 😀

Neyse efendim ben accık baktım, araştırdım burası da aklınızda olsun. Hatay-Antakya merkezde eski bir Antakya evinden restore edilmiş güzel otellerden biri. Dışarıdan hiç öyle durmuyor ama bu potelin de avlusu bulunuyor. Kahvaltısı da açık büfe ve tüm lezzetler yöresel.

Yalnız otel odaları değişkenlik gösteriyor galiba herkes bunu söylemiş. Buna muhakkak özen gösterin. Rezervasyonda mutlaka odaları sorup araştırın.

HATAY ve ANTAKYA’DA NERELERİ GEZELİM?

Eski Antakya: Taş duvarlı yapılara ağzım açık aval aval baka baka geçiyorum. Eski Fransız tarzı evleriyle tarihin tam içindeyim.

Antakya’da en sevdiğim şeylerden biri de öyle başıboş, labirent gibi taştan dar sokaklarında gezintiye çıkmaktı. Kaybolduğumuz, oteli dönüp dönüp aradığımız da oldu tabii 🙂 Antakya sana dair hatırladığım tek kötü anım yok…

Buram buram tarih kokan sokaklarında yürüyüşe çıkın. Hem gündüz hem de gece…Dar sokaklarda gece gezmek mi? Issız olmaz mı diye bir düşünebilirsiniz. Bana güvenin gönül rahatlığıyla gezebilirsiniz. 🙂

Kilise, havra, camiinin bir arada durduğu medeniyetler şehri. Bu halkın birbirine duyduğu saygı şapka çıkartacak cinsten…

Antakya Arkeoloji Müzesi: Mutlaka ve mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri de burası. Bu sebeple yarım gününüzü buraya ayırmaya çalışın. Hatay’da ne kadar kalmalı diyorsunuz ya, ona göre ayarlayın. 🙂 Ben doya doya gezemediğim için gerçekten üzgünüm ve bir daha gittiğimde Hatay’da tam 3 gün gezmek ve yemek için yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Sergilenen mozaiklerin büyüklüğü, sayısı ve kalitesi bakımından dünyanın en zengin 2. mozaik koleksiyonuna sahip. Sikke koleksiyonu bakımından da dünyanın 3. büyük müzesi. Müzede Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden eserler dışında Harbiye, Antakya, İskenderun buluntuları da sergilenmekte.

Asi Nehri: Hatay’ın sembollerinden biridir. Akış yönü olarak ters yöne akan tek nehirdir. Ülkemizin dışında doğup da ülkemiz topraklarından denize dökülen en önemli nehirlerden biridir.

Lübnan topraklarında bulunan Beka vadisinin doğu kısımlarından doğan ve Suriye sınırından geçerek Akdeniz’e dökülen Hatay’ın önemli sembollerinden biri.

Habibi Neccar Camii: Anadolu inşa edilen ilk camii Habibi Neccar Camii. Adını, milattan sonra 40’lı yıllarda yaşamış Hz. İsa’nın elçilerine inanan Hristiyan bir marangozdan almış.

Habibi Neccar ve Hz. İsa’nın 2 havarisinin mezarının bulunduğu Yasin suresinin 14. ayetinde de anlatılan önemli bir camiidir.

St. Pierre kilisesi: Şahane, çok güzel, çok özel mutlaka gör ama burası bir kilise burası bir müze değil! Tek göz mağara oyması bir oda.

Tünelleri gezmeniz de yasak ve giriş için biçtikleri ücret 20 TL! 20 20 20 20 20 20 YİRMİ LİRA YİRMİİİİ!!!

Valla tepki dahi veremiyorum yani. Umarım müze kartınız vardır yani neyse ben susuyorum ve başlıyorum. Adını İsa’nın havarisi Aziz Petrus St. Pierre’den almış. İlk dini toplantının yapıldığı, ilk Hristiyan adının verildiği yer. Bu özelliği nedeniyle Papa 6. Paul’un Hristiyanlar için Haç mekanı ilan ettiği önemli bir kilise.

Ulu Camii: Antakya merkezinde Hatay’ın çarşısının tam ortasında bulunan 16. Yüzyıl eseri olan, bakımlı bir camii. Zaten muhakkak önünden geçeceksiniz. 🙂

Uzun Çarşı: Bizim kapalı çarşının kaç katı oluyor burası Noyancım. Valla git git bitmiyor. Oraya gir şuraya dön aa bura da varmış, dur şu avludan da geçelim derken yarım saat olmuş. Baharattır, kuru dolmadır, taze dağ kekiği, nar ekşisi, künefe peyniri, Hatay peyniri derkeeen koca bir alışveriş paketiyle çıkmanız muhtemeldir. AA bir de burada PÖÇ Kasabı vardır efendim. Burada oturup karnınızı doyurabilirsiniz. AA durun Çınaraltı Künefe Yusuf Usta’nın Yeri de burada. Haritada ararken döne döne kafayı yiyebilirsiniz, yaklaştığınız an rica edeceğim çarşıda bir vatandaşa sorun. Yanınızdaki sevdiceğinizi illa bulacağım ben kimseye sormam diyip darlamayın olur mu? 🙂

Kurtuluş Caddesi:  Antik Çağ’da Ortadoğu zenginlerinin alışveriş  merkezi olan, gündüzleri insanlara yetmeyince geceleri de meşaleler kullanılarak ışıklandırılınca; dünyanın ilk ışıklandırılan caddesi olarak tarihe geçen bu caddede çok efsane yapılar göreceksiniz. Aşık olup vurulduğumuz Affan Kıraathanesi de bu cadde üzerinde yer alıyor.

Titus Kaya Tüneli: Arabanız varsa hiç düşünmeden yola koyulun. Bizim hem kısıtlı vaktimiz olduğu için hem de sağanak yağmurun durmak bilmemesi sebebiyle gitme fırsatı bulamadığımız ama bir sonraki seyahatte muhakkak göreceğimiz yerler arasında. Müze kart ile girebilirsiniz. Modern aletler kullanılmadan, el emeğiyle yapılmış olması merak uyandırıyor. Giriş ücreti:8 TL

Vakıflı Köyü (Ermeni Köyü): Türkiye’nin tek ermeni köyü olarak ünlenen yeri. İlla gitmelisiniz diye bir şey diyemiyorum ama arabanız varsa ve Samandağ tarafına gidecekseniz tabii ki de görülmeli. Antakya’nın Samandağı ilçesine bağlı ve Antakya merkezden 30 dakikada ulaşabileceğiniz Ermeni vatandaşların yaşadığı şirin bir köy.  Ev yapımı likör deneyebilirsiniz.

Hıdırbey Musa Ağacı: Buranın hikayesi varmış efendim. Eğer böyle olaylara ilginiz, merakınız varsa ziyaret edebilirsiniz. Ben özellikle gidip de görmedim ama size hikayesini bir özet geçeyim; Hz. Hızır ile Hz. Musa birlikte yola Musa Dağı’na çıkmak amacıyla yola koyulur. Yolda çok susarlar. Hz. Musa, bastonunu bu ağacın kenarına bırakır ve dereye su içmeye iner ve yola devam ederler. Hz. Musa döndüğünde; asasının, ab-ı hayat ölümsüzlük suyu sayesinde asasının yeşerdiğini görür. O günden bugüne o ağaç Musa ağacı olarak bilinir.

En yaşlı zeytin ağacı: 1574 yılında Sokullu Mehmet Paşa külliyesi yapılırken, anı olarak bırakılan bu zeytin ağacı, tek ana gövde ile başlamakta yaklaşık 1,5 metre yukarıda 3 gövdeye ayrılmaktadır. Külliyenin avlusunda bulunan 1350 yaşındaki yılda 300 kilogram zeytin veren bu ağaç, dünyanın en yaşlı ürün veren ağacı ünvanıyla Hatay’ın Payas ilçesindedir.